KISKANÇLIK(HASET)
Kıskançlık, bir kimsenin sahip olduğu mevki, şan, şöhret, mal, mülk gibi özelliklerini çekememek bunlardan rahatsız olmak ve o kişinin elinden bütün bunların gitmesini istemek demektir.
Kıskançlık, pek çok kötülüğü beraberinde getiren önemli bir ruh hastalığıdır. Kötü huyların başıdır. İnsanlar arasındaki düşmanlıklar, kibir, kendini beğenme gibi bazı ahlaki rahatsızlıklar kıskançlık ve hasedi doğurmaktadır. Böyle insanlar başkalarının üstünlüklerini kendilerine yediremezler. Kıskançlık duygusu çoğu kez kıskanılan kimseye zarar vermeye kadar gidebilir.
Kur’an’da; "De ki: ... Hasetçilerin kıskançlığından Allah’a sığınırım” ( Felak 5) buyurulmuştur. Peygamberimiz de; “Haset etmekten sakınınız, çünkü ateşin odunu veya otları yok ettiği gibi hased de iyi işleri yok eder” demiştir.
Başkalarında görülen üstünlükleri kıskançlık duygusuna kapılmadan, takdirle karşılamak gerekmektedir. Bu üstünlüğün kendisinde bulunmasını istemek kıskançlık değil, gıptadır. Gıpta, başkasında gördüğü faziletlere imrenme anlamana gelir; “Mü’min gıpta eder, münafık ise kıskançlık” sözü bu ahlaki durumu anlatmaktadır. Başkasında bulunan üstün özelliklere imrenmek ve onlara sahip olma gayreti içine girmek güzel ve desteklenmesi gereken bir davranıştır. Gıpta, bir bakıma insana umut aşılar ve onu tatlı bir yarış içine sokar.
Kıskançlık ve haset ahlaklı bir insanda bulunmaması gereken kötü huylardandır. İnsanların güzel ve üstün özelliklerini kıskanmamalıyız. Evde kardeşimizi, okulda arkadaşımızı kıskanmamalıyız. Eksiklikler çalışma ve gayretle üstün özelliklere dönüşebilir.

ALAY ETMEK
Alay etmek; birini kusuru veya eksiği nedeniyle küçümseyerek sözle veya hareketlerle onu eğlence konusu yapmaktır.
Alaycılığın altında genellikle, kendini büyük görmek; karşısındakini küçümsemek tavrı yatar.
Alaycılık dinimizce yasaklanmıştır. Çünkü alay etmek güzel ahlaka uymaz. Biriyle alay eden kişi, kendisiyle alay edilmesinden ciddi anlamda rahatsız olur. Kur’an'da şöyle buyurulur:
“Ey iman edenler, bir topluluk (bir başka) toplulukla alay etmesin, alay edilenler belki alay edenlerden daha hayırlıdır… ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakaplarla' çağırmayın. İman ettikten sonra günahlara dalmak ne kadar kötüdür! (Hucurat Suresi, 11)
Kulaklarının veya yüzünün biçimi nedeniyle birisini alaya alanlar, bu çirkin davranışından vazgeçmelidir. Birinin sakatlığıyla eğlenen kişi şöyle düşünmelidir: “Benim ileride sakatlanmayacağıma garantim var mı?”
Arkadaş grubu içinde birini küçük düşürmek için planlar yapmak; gizlice işaretleşmek, onun arkasından gülünç hareketler yapmak da alaycılığın bir çeşididir.
Allah bir ayette sözle ve bakışla yapılan alaycılıkla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
“İnsanların arkasından çekiştirip duran, kaş-göz hareketleriyle onlarla alay edenlere yazıklar olsun!” (Hümeze Suresi, 1)
Alaycılığın zararları
İnsanlarla çok alay eden kişi, sonunda kendi saygınlığını yitirir. Bu değişmez bir kuraldır: “Gülme komşuna; gelir başına…”
Alay edilen kişi kendini kötü hisseder. Normalde yapabileceği bir işi yapamaz hale gelir; çekingen olur.
Alaycılık arkadaşların arasını bozar. Alay edildiği için topluluk içinde küçük düşen kişi, intikam duygularıyla dolar.
Alaya alınan birine gülmek, suça ortak olmak demektir. Böyle bir durumda: “Benimle alay edilseydi, yine gülebilir miydim acaba? diye düşünmek gerekir.
Samimi arkadaşlar arasında, aşağılama amacı taşımayan küçük şakalaşmalar, alaycılık olarak değerlendirilmez. Bu çeşit “takılmalarda” bile karşımızdakini incitmemeye dikkat etmeliyiz.
İslam güzellik dinidir. İnsanların birbirine eliyle ve diliyle sıkıntı vermesini istemez.

BÜYÜKLENMEK(KİBİR)
Bir insanın kendisini üstün ve büyük sanıp başkalarını aşağıda görmesi çok kötü bir huydur. İnsanın kendisini beğenmesi ve büyüklük taslaması İslam ahlakına uymaz. İnsanların birbirlerine karşı övünmeleri, başkalarını hor ve hakir görmeleri yanlış bir davranıştır. Tevazu sahipleri kendilerinden aşağı olanlara ve diğer insanlara küçük muamelesi yapmaz. Onları hor ve küçük görmezler. Kur’an’da Hz. Lokman’ın oğluna yaptığı öğüt şöyle anlatılmıştır;
“Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde çalımla yürüme; çünkü Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez.” (Lokman 18)
Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur;
“Her kim Allah için alçak gönüllülük yaparsa, Allah muhakkak onun derecesini yükseltir”
Kendini beğenme kibir ve gururun bir sonucudur. Sahip olduğu nimetlerin Allah’tan geldiğini, yine bir gün yok olup gidebileceğini düşünmemektir. Kendini beğenenler, başkalarının aklını, fikir ve düşüncelerini, davranışlarını, hatta giyim ve kuşamlarını beğenmez. Onlara göre kendileri değerli, başkaları değersizdir. Bütün yüksek makamlara onlar layıktır. Kendini beğenmenin şeytanın özelliği olduğunu ve bu yüzden cennetten kovulduğunu unuturlar. Bu kötü huya sahip olan insanların bundan kurtulması için olgun ve erdemli insanlarla beraber olmaları ve kendi kusurlarını ve eksikliklerini görmeye çalışmalıdırlar. Kendi kusurlarını görmeyen insanların olgun bir ahlaka sahip olmaları olanaksızdır.
Başkalarını hor görmenin en büyük nedenlerinden birisi kibirdir. Bir insanın diğer insanlara karşı kibirli davranması çok kötüdür. Üstünlüğün mal, servet, soy, evlat ve renkte değil dindarlıkta olabileceğini düşünenlerin kibirlenmesi düşünülemez. Fakat bilgisiz insanlar her zaman ellerindeki nimetleri kibirlenmek için bir neden olarak görürler. Kur’an’da bu konuda şöyle buyurulmuştur;
“Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme, çünkü sen asla yeri yaramaz ve boyca da dağlara eremezsin” (İsra 37)
Peygamberimiz de; “Cehennemlikleri size haber vereyim mi? Onlar katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen kibirli kimselerdir” buyrmuştur.
Tevazu sahibi olmak mü’minlerin özelliklerinden ve İslam ahlakının temel kurallarındandır. İnanan insan, daima tevazu sahibi olmalı başkalarını hor görmemelidir. Çünkü sahip olduğuu nimetler gelip geçicidir ve insanın başkalarını görmesi için herhangi bir neden yoktur.

KÖTÜ ZANDA BULUNMAK
Kötü zan, biri hakkında önyargılı bir şekilde kötü kanaat beslemek, onunla ilgili olumsuz tahminlerde bulunmaktır. Örneğin; paran kaybolduğunda, bir neden yokken arkadaşının çalmış olduğunu düşünmen, onun hakkında “kötü zan” beslemiş olmandır.
Arkadaşı hakkında kötü zan sahibi olan birinin, ona karşı davranışları olumsuzlaşır; ters davranır; kırıcı olur. Oysa gerçek durum tahmin ettiği olmayabilir. Eğer sandığı gibi değilse, ters davrandığı ve kalp kırdığı için arkadaşının hakkına girmiş olur. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur:
"Ey inananlar, zannetmekten kaçının, çünkü kimi zanlar günahtır.” (Hucurat 12)
Kötü zanda bulunmak dostların ve arkadaşların arasını açar; onları birbirine düşman eder. İnsanların güven duygularını zedeler.
İnsanlarda kuşku uyandıracak davranışlardan uzak durmalı, insanlara karşı nedensiz yere olumsuz düşünceler beslememeliyiz.

BAŞKALARININ KUSURLARINI ARAŞTIRMAK
İnsanların kusurlarını araştırmak kötü bir hastalıktır. Sürekli kusur arayanlar, bir süreden sonra güzellikleri görme yeteneklerini zayıflatır; hiçbir şeyden mutlu olmaz hale gelirler.
Her insanın dikkatinin dağıldığı; boş bulunduğu veya zayıf düştüğü zamanlar veya dönemler vardır. Böyle bir zamanda yaptığı bir kusurun insanlar arasında yayılması hiç kimsenin hoşuna gitmez.
Kuranıkerim’de doğrudan: “Birbirinizin kusurunu araştırmayın…” (Hucurat 12) denilerek, kusur aramak dinimizce yasaklanmıştır. Peygamberimiz kusur aramayı hoş görmez; hatta birinin kusuruna şahit olan bir kimsenin onu gizlemesini isterdi. Peygamberimiz bunu şöyle ifade etmiştir:
“Müslüman kardeşinin kusurunu örten bir kimsenin Allah hem bu dünyada hem de ahirette ayıplarını örter.”
Yakın arkadaşlar birbirine sırlarını anlatır. Bir kızgınlık anında bize emanet edilen sırları herkese yaymamamız gerekir. Bunu yapan kişi güvenilmez biri olarak kabul edilir.
